Neden depresyon ve edebiyat?

Bu site, kitaplarla esenliğe kavuşmaya çalışan bir okurun paylaşımlarını içerecektir. Bu paylaşımlar, kendi sıkıntı ve ihtiyaçlarımda temel bulmuş olsalar da, hepimizin insan olmanın kaygı ve endişelerini yaşamamız bakımından, ortak bir ritme ya da bir ritmin başlatıcısına dönüşebileceklerini umuyorum.

Psikolog olmadığımıza göre burada ne kendimize ne de başkalarına terapi yapamayacağız. Fakat sıkıntıları kabul etmek ve onlar üzerine düşünmek de bir şeydir değil mi? Bu en azından kendimize karşı dürüst bir tavır geliştirmemize yarayabilir. Bu dürüstlüğün bir gün farklı meyveler vermesi mümkün olabilir mi? Ahlat ya da portakal da olsa, tüm meyveler yaşamın korkunç ve güzel enerjisini içermiyorlar mı?

Edebiyat, bir psikolojik – ruhsal sağaltım aracı olmakla sınırlı değildir elbet. Üstelik son yıllarda edebiyatın hüzünle, nostaljiyle, çay edebiyatıyla o kadar boğulduğunu gördük ki. İnsan böyle bir konu üzerinde düşünmeye çekiniyor.

Ama edebiyatın bizatihi içerisinde, hüzünlü ve içine kapanık bir enerji bulunuyor olabilir. Calvino, Amerika Dersleri’nde antik çağlardan bu yana Satürn etkisindeki mizacın sanatçılara, şairlere ve düşünürlere özgü mizaç olarak kabul edildiğini söyler; Satürn etkisi altındaki melankolik, düşünceli, yalnız mizaç, Merkür’ün etkisi altındaki değiş tokuşa, ticari etkinliklere, kurnazlığa yakın mizacın zıttını oluşturur. (s. 79) Bu enerji, edebi yaratımın ve hazzın izlediği yollardan tabiidir ki sadece bir tanesidir.

Bu enerjinin varlığını kabul edersek, edebiyatımızdaki Tezer Özlü, Oğuz Atay, Sevim Burak, Didem Madak gibi yazarların ve diğer tüm harika şairlerimizin bizim dertlerimizi, depresyonlarımızı, histerilerimizi nasıl bu kadar iyi anlattıklarını bir kere daha anlarız. Depresyon ister toplumun – kültürün baskılarından, ister adaletsizlikten, ister yaşamın acımasızlığından, ister genlerimizden ya da hormonlarımızdan… nereden doğarsa doğsun vardır ve mevcuttur.

Öyleyse yaşanmalıdır. Psikologlara, terapistlere, zen budizmlerine koşmalıyız tabi ki. Ancak bunların hepsinin kapitalist dünya düzeni tarafından, uygarlık tarafından koşullandırıldığını da görmeliyiz. Yani bir psikoloğun, disiplinini derinlemesine sorgulamadığı sürece, psikolojinin kapitalizme ruh sağlığı yerinde emekçiler kazandırma projesinin parçası olacağını görmeliyiz. Diğer tüm disiplinler ve yaklaşımlar için de bu geçerlidir.

Öyleyse üretilmiş olan depresyon, yaşanmalı ve yaşanılarak aşılmaldır. Ne de olsa biz neredeysek mücadele alanı orasıdır. Edebiyat da bunun için iyi bir araç olabilir. Bunu savunmak yersiz, bunu bu amaçla kullandıysanız bilirsiniz. Sıkıntılarınızı aşıp hayata katılsanız da, yıllar sonra birkaç saatlik küçük bir depresyona girdiğinizde, yine sağaltımı kitaplarda arayabilirsiniz.

Öyleyse bu mecranın amacı, depresyonu hem yaşamak hem de aşmak olacak. Yani biz sadece tirajımızı arttırmak, dikkat çekmek için depresyonu satmak istemiyoruz. İstediğimiz, neyin içindeysek onu yaşamaktan çekinmeyebileceğimiz direnci – cesareti oluşturmak. Ve bu cesaretin araçlarını kendimiz sağlamaktır.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

WordPress.com’da Blog Oluşturun.

%d blogcu bunu beğendi: