Endişeler ve depresyon nüksettiğinde, bu durumu sakince kabul edip kaynaklarını Zen Budizmi ile sorgulamamız mümkün olabilir mi? Zen bilgeliği bize daha sakin bir zihin ve ruh sağlar mı?

Sadece kendimizin değil, başkalarının ve toplumun endişelerini de yaşıyor olabilir miyiz? Toplumsal statüye ilişkin kaygılar bizi içinden çıkılmaz bir labirentemi sokuyor? Öyleyse bu durumdan nasıl kurtulacağız?

Eğer toplumun ya da Kültürün beklenti ve talepleri, duygusal yükler, dilin koşullandırmaları, başkalarının talepleri gibi kaynaklardan kaynaklanıyorsa endişe, onun çoğunlukla dış kaynaklı olduğunu söyleyebiliriz. Öyleyse bu yüklerden kaçarak içeriye, Kendiliğe, Oluş’a dönmek nasıl mümkün olabilir? Nasıl sakinleşebiliriz? Zen bilgeliği bize bu yolda neler öğretebilir?

Zen bilgeliği

Zen Budizmi, Kadim doğu bilgeliğinin önemli parçalarından birisi. Geniş kapsamlı ve kompleks bir yaklaşım olmakla birlikte, çoğu türünde kişinin doğumla birlikte bir mucize olarak hayata geldiği, ancak toplumun ve kültürün onu gündelik hayatın ve egonun bataklığına çekip onun potansiyelini yok ettiği iddia edilir.

Bu durumda Zen‘in önerisi, toplumun ve kültürün öğrettiklerinin tümünü sorgulamak ve yapılanmış ben’i yani egoyu elekten geçirmektir. Bu elek, dışarıdan hakiki Ben’e yani oluşun kendisine iliştirilmiş her şeyin farkındalıkla ayıklanmasını hedefler. Fakat bu, uzun erimli bir mücadele ve bir hayat yolculuğudur.

Ayrıca bu yolculuk teorik bir soruşturma ile sınırlı değildir; meditasyon gibi pratikleri de içerir. Meditasyon ve sorgulama ile yapılanmış benliği arındıran kişi, Oluş’un zenginliğine cevap verebilecek ve onu takdir edebilecek meditatif bir zihin durumuna ulaşabilir.

Kişi ancak bu yolculuğu göze alabilirse, zihnini sakinleştirebilir. Bu sakinlik ise Zen’de önemlidir. Çünkü sakinleşmeyen zihin, şimdide kalamaz ve geleceğe ilişkin kaygı ve endişeler üretmeye başlar. Meditasyon işte bu yüzden önemlidir.

Gerçekte bilgeliğin ne olduğu, uzun arayışlarıyla neyi amaçladığı konusunda bir sezgi Siddharta’nın içinde yavaş yavaş tomurcuklanıyor, yavaş yavaş olgunluk kazanıyordu. Bu, her an, yaşamın ortasında birlik düşüncesini düşünebilme, onu hissedebilmek ve nefesle içine çekebilme konusunda ruhta her an var olan eğilimden başka bir şey değildi.

Siddharta, Herman Hesse, s.129

Endişenin kaynakları ve Ego

Endişelerimizin kaynaklarını bu perspektiften ele aldığımızda, pek çoğunun dışarıdan ve dışarısının bizdeki yansımasından geldiğini görürüz. Örneğin toplumsal statümüzle ilgili endişelerimizin çoğu ne kadar gerçek ne kadarı hayal ürünü ve geçicidir?

Sahip olduklarımızı yitirmekten korkabiliriz örneğin. Ama bunların ne kadarına biz, ne kadarı bize sahiptir gerçekte? Gerçekten ihtiyacımız olduğu için mi, yoksa sahiplik hissini yaşamak ve değerli hissetmek için mi nesnelere tutunuruz? Bir beyaz yakalı için trendyol ya da amazonprime’ın anlamı bu ikincisi olsa gerek. (Bunu kendimden biliyorum. )

Yahut rezil olma endişesini ele alalım. İçine gireceğimiz ve egomuzu incitebilecek her durumda Yaşam’ın bizi kateden değerinde hiçbir değişiklik olmadığı halde, neden kendimizi kötü hissederiz? İnşaa ettiğimiz imgeyi mi korumaya çalışıyoruz?

Ama bu imge bizim hapishanemize dönüşmüyor mu son noktada? Öyleyse etrafımızda oluşturduğumuz imgeyi kontrol etmek yerine, kendi imgemizi ne kadar önemsediğimiz hakkında farkındalık geliştirmek daha faydalı olmaz mı?

Yunus Emre, dizelerinde endişenin aşılmasını şu şekilde anlatır: ”Ben kimseden korkmazam / Ya bir zerre kayırmazam / Ben imdi kimden korkayım / Korktuğum ile bir oldum” (Nitekim Ben Beni Bildim Şiiri) Yunus Emre ile ilgili yazım için şuraya bakabilirsiniz.

Sonuç: Endişe ve Oluş

Sonuç olarak, endişe ve kaygıları kabul ederek yaşadığımızda ve aynı zamanda onları sorgulamaya yeltendiğimizde, Zen Budizmi‘in sunduğu perspektif ışığında ilerlemeyi umabiliriz. Ne de olsa oluşun kendisi sonsuzca zengin ve yaratıcı bir belirsizlikle doludur. Bu yaratıcı ortamın içinde, muhtelif belirsizlikleri endişe konusu yaparak kendimizi sınırlandırmak ne akılcı ne de faydalıdır.

Bu noktada önemli olan, duyguların nüksettiği anda onları sakinlikle karşılayabilmek ve onlara kısmen de olsa dışarıdan bakabilmektir. Bunu yaptığımızda, yepyeni bir huzurla dolmayı umabiliriz.

Bu hedeflere nihai olarak ulaşmak kolay olmayacaksa da, en azından duygulanımsal bir tepki vermeden önce, bunun kimin tepkisi olduğunu sorgulamak faydalı olabilir. Bu küçük adımlar, daha genel ve nihai bir sorgulamanın yolunu açacaktır.

Sonuç olarak, yetersizlik duygusu ya da diğer depresif duygular yükselip boğazımıza kadar çıktıklarında, bu duygulanımların kaynağını sorgulayabilir ve ‘Kim tepki veriyor‘ sorusunu sorabilirsek; hapsolduğumuz bazı duygusal örüntülerden kurtulmayı umabiliriz.

“Endişe ve Zen Budizmi: Kim’in korkularını yaşıyoruz?” için 2 yanıt

Bir Cevap Yazın

Trending

Alçak kültür sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et