İslam Felsefesi’ni Gazali mi bitirdi?

İslam felsefesini Gazali mi bitirdi? Bu soru şu soru ile bağlantılıdır: İslam kültürü İbn-i Sina, İbn-i Rüşd, Farabi gibi Yunani İslam filozoflarından sonra güçlü bir felsefi ekol oluşturabildi mi? Bu soru ne yazık ki çok geniş kapsamlıdır, fakat cevabın olumsuz olduğunu sanmıyorum. İslam kültürü, Gazali sonrasında da felsefi üretim ve tartışmalara sahne olmuştu. (Bugün bu literatüre biz çeşitli sebeplerle hakim olamasak da ) Fakat felsefi gelişimin, Gazali ile kırılma yaşadığı kesindir.

Gazali İslam felsefesini çok kapsamlı şekilde etkilemiştir. Fakat bu etki sadece Gazali’nin entelektüel gücü ile açıklanamaz. Gazali’nin aracılık ettiği dönüşüm, döneminin önemli bir gereksinimi olarak görülmelidir. Aristocu felsefe’nin gelişen dünyanın ihtiyaçlarını karşılayamaması bu dönüşümün temel sebebiydi.

En nihayetinde bu yazıda İslam Felsefesi’ni Gazali‘nin sonlandırdığı ile ilgili şehir efsanesi üzerinde duracağız.

Gazali ne yaptı?

Bu efsanenin çıkış sebebi, Gazali‘nin İbn-i Rüşd ve diğer Yunani / Aristocu İslam filozoflarını eleştirmek için Tehâfütü’l-Felâsife (Filozofların Tutarsızlığı) eserini kaleme almış olmasıdır.

Gazali bu kitapta İslam felsefesi içerisindeki belirli bir tipte felsefe yapma biçimini kapsamlı şekilde ve felsefi derinliği içinde tartışır. Bu kitap, gerçekten de İslam Felsefesi içerinde Aristocu etkiyi azaltmıştır. Bunun yerine ise metafizik konularda Kelam’ın etkisi artmış, ancak örneğin mantık gibi bir alanda Aristocu etki değilmemiştir.

Gazali‘nin çıkışındaki düşünsel arkaplan nedir? Gazali döneminde Aristocu felsefenin miadı neden dolmak üzereydi? Eğer bu arkaplanı görebilirsek, neden Gazali‘nin çabasını kaba bir felsefe düşmanlığına indirgeyemeyeceğimizi de anlayabiliriz.

Aristo’dan İbni-Sina’ya

İslam felsefesinin İbn-i Sina ve Farabi dönemindeki ilk damarı, yoğun bir Aristo ve Platon etkisi altındadır. Bu doğaldır, çünkü her yükselen kültür, etkilenim alanı içerisindeki malzemeleri bünyesine alıp temellük eder. Çeviri, kabul ve yorumdan sonra tenkit ve yeniden oluşturma aşamaları gelir. Gazali‘nin Aristocu geleneğe ilişkin eleştirisi işte bu son aşamaya denk düşer.

Aristo, kendi fiziğini, Yunani metafizik ile birleştirerek bir kozmoloji ortaya koyar. Bu kozmolojiye göre, fizik dünyayı hareket ettiren bir ilk hareket ettirici mevcuttur. Bu hareket ettirici yani Tanrı, mükemmel ereksel bir sistem olan dünyayı kurar ve onu kendi haline bırakır. Ancak bu sistem içinde Tanrı ruhlar açısından yaratıcı değildir, ruhlar ezeli ve ebedi olarak bu sistemde var olurlar.

Bu sistem, İbn-i Sina tarafından aynı şekilde İslam metafiziğine alınacaktır. Ancak bu sistem, İbrani-Hristiyan-İslam metafizik hattıyla uyumsuzluk içerisindedir. Bu uyumsuzluk, İbn-i Sina ve Farabi tarafından faal akıl vs. gibi tali çözümlerle aşılmaya çalışılsa da, aradaki çatışma baki kalacaktır. Bu uyumsuzluk, İslam felsefesinde Gazali‘nin cerrahi operasyon gerçekleştireceği alandır.

Dönüşen Kozmoloji ve Bilim

Gazali döneminde, düşünürlerin dünya tasavvurlarında da birtakım dönüşümler olduğu söylenebilir. Her ne kadar bilimsel devrimin asıl ayak sesleri Batı’dan gelecek olsa da, Doğu ve İslam coğrafyası da bilimsel anlamda gelişkin bir dönemini yaşadığından, bu gelişmelerin altlığını oluşturacak çalışmaları geliştiriyor ve yorumluyordu.

Evet, Gazali‘nin temel çıkışı metafiziksel bir düzeydedir. Fakat metafiziğin her zaman fizikle ve dünya tasavvurumuzla ilişkisi vardır. Gazali‘nin içerisinde olduğu düşünsel ortamda, karşı çıktığı metafiziği böyle kolaylıkla yenebilmesinin temel sebeplerinden birisi, bu donemde Aristocu bilimin zayıflamaya başlamasıdır.

Aristocu bilim, bugünkü bilimin aksine tümevarıma değil tümdengelime dayanıyordu. Dört element, ay üstü ve ay altı alem, her maddenin kendi doğasına dönmek istemesi gibi ereksel açıklamalar, temel olarak insan aklının dünyayı açıklama / düzenleme çabasının bir parçası olarak işe yarasa ve dünyayı düşünülebilir bir bütün haline soksa da, bilimsel açıdan sınırlı bir işlev görüyordu.

Ancak Gazali‘nin yaşadığı ve araştırdığı dünya ne İbn-i Sina’nın ne de Aristo’nun dünyasıydı. Örneğin Aristocu fizikte hareket dairesel ve doğrusal olarak ikiye ayrılıyor ve dairesel hareket bozuluşun olmadığı kutlu Ay üstü aleme atfedilirken, doğrusal hareket bozuluşun olduğu yeryüzüne atfediliyordu. Zira ilk gokbilimciler, yıldızların hesaplanabilirliğinden çok etkilenmişler ve bu düzende ilahi bir yön aramışlardı.

Fakat Gazali‘nin dönemine kadar süren gokbilimsel incelemeler, bu hesapların hiç de kusursuz olmadığını gösteriyordu. Her hesap yöntemi matematiksel olarak yıldızların hareketini öngörmede iyileşme bile, yerçekiminin bilinmemesi ve Güneş merkezli modelin yaygın olmaması bu problemlerin çözülmesini o günün paradigması içinde imkansızlastiriyordu.

Buna benzer pek çok gelişme, Aristocu bilimin dönüştürülmesi ihtiyacını doğurmuştur. Bu ihtiyaç, Gazali‘nin en büyük destekçisi olmuştu.

Gazali İslam dünyasının Descartes’i mi?

Bunun fazla iddialı bir soru olduğunu tartışmamıza gerek yok. Ancak bu iki düşünürün jestleri arasında bir benzerlik bulabiliriz: Descartes kendi döneminin bilimsel gelişmelerine hakim bir düşünür (ve matematikçi olarak) döneminin gelişmelerini ve fiziğini, metafiziği dönüştüren bir kavramsallaştırma olarak ortaya koymuştu.

Descartes, düalist bir dünya görüşü önererek, hem çağın bilimsel gelişmelerini dikkate alır hem de bunları mikrokozmos ve makrokozmos açısından yorumlar. Descartes insanın manevi yani ruhsal yönünü bedensel / maddi yönü ile birleştiren ve Batı kültürünü yüzlerce yıl etkisi altına alan bir sistem ortaya atmıştı. Bu sistem bugün çağdışı olsa da, o gün için gerekliydi çünkü hem bilimsel paradigmanın dönüşümünü kavramsallaştırabiliyor, hem de bu kavramsallaştırmayı ve oluşan yeni dünya yorumunu bir metafizikle birleştirebiliyordu.

Gazali‘nin amacı ise ikilidir. Birincisi Yunani metafizikten ve mitolojiden İslam metafiziğine sızan öğeleri temizlemek. İkincisi ise artık geçerliliğini yitirmekte olan bir fiziğin metafiziksel açıklamalarını ortadan kaldırmak. Bu anlamda Gazali‘nin de Descartes kadar devrimci olduğu söylenebilir. En azından, Gazali‘nin dönüşen bir dünyaya uygun metafiziği içinde olduğu kültüre önermiş olduğu kesindir.

Sonuç olarak Gazali‘nin İslam Felsefesi’ni sona erdirdiği önermesinin art niyetli olduğunu söyleyebiliriz. Şu ortaya konmalıdır: Evet Gazali belirli tipte bir Felsefe yapma biçimine karşı çıkmıştır ancak bu felsefe yapma biçiminin miadını doldurduğu söylenebilir. İslam Felsefe’sinin zayıflamasına ilişkin araştırma başka alanlarda (özellikle siyaset felsefesinde) yürütülmeli diye düşünüyorum.

Ek: Gazali sonrası İslam felsefesini neden tanımıyoruz?

Bizim bugün Gazali sonrası felsefesini tanımamızın en önemli sebebi, günümüzde dahil olduğumuz kültür evreninin o dönem felsefesi ile farklı olmasıdır. Tarihsel sebeplerle 20. yüzyılın başında batı kültürel alanına yöneldiğimizden, kültürel zincirimizin bazı halkalarını tanımamamız doğaldır.

Halihazırda Osmanlı kültürel üretimlerinden pek çoğunun günümüz Türkçesi’ne çevrilmediğini buluyoruz. Bu noktada Osmanlıca ile günümüz Türkçesi arasındaki uzaklık da önemlidir.

“Tanzimat’tan başlayan belirli sahalara ilişkin kadimi terk etme yaklaşımı, Cumhuriyet’le birlikte hayatın her alanına teşmil edilmiş; böylece yukarıda işaret edilen, siyasi beka-i devlet uğruna yeni bir terkipten çok bir katılmaya hatta asimilasyona doğru yol alınmaya başlanmıştır.”

İhsan Fazlıoğlu, Kayıp Halka, s. 78

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

WordPress.com’da Blog Oluşturun.

%d blogcu bunu beğendi: