Kurtlar Vadisi’ni beğenelim ya da beğenmeyelim, tüm zamanlarınen popüler Türk dizilerinden bir tanesi olduğunu kabul etmeliyiz. İster ilk 55 bölümün fanlarından olalım, ister Kurtlar Vadisi’nin emperyalist Türkiye hayaline bağlanalım, ister sevelim, ister eril şiddet dilinden ya da dublajlı kötü oyunculuklardan tiksinelim… Tüm bu tepkileri verirken Vadi’nin en büyük kötülüğünü ıskalıyoruz: Komplocu aklın ve komplo teorilerinin yüceltilmesi.

Komplocu akıl neden tehlikelidir? Komplo teorisi sevdalısı / meraklısı ile diğer insanların düşünme tarzları arasındaki temel fark nedir? Ve biz bu farkı Kurtlar Vadisi fenomeninde nasıl gözlemleyebiliriz?

Kurtlar Vadisi ve Türkiye’nin seyri

Vadi 2000 lerin başında performansının zirvesindeyken, güçlü bir senaryo ve oyuncu kadrosuna sahipti. (Başrolü hariç.) Fikir, bir gizli servis görevlisinin Türkiye’yi para ve güçle yöneten mafyatik bir yapının içerisine gizlice girmesi ve bu yapıyı içeriden feth etmesiydi.

Senaryonun bu hali bile komplocu tonlar taşısa da, Türkiye gibi karanlık siyasal geçmişe sahip bir ülkede inandırıcı bulunabilir. Dizinin dramatik yapısını güçlendiren ise, baş karekter olan Polat Alemdar’ın aynı zamanda bu yapının Baron’unun oğlu ve suç imparatorluğun hem düşmanı hem de varisi olmasıdır.

Dizinin ilk serisi yani ilk 100 bölüm, bu hikayenin etrafında örülür. Hikaye, bu varisin Türkiye’deki karanlık yapıyı da kuran dünya çapındaki derin güçleri keşf etmesi ile sona erer. Kurtlar Vadisi türk derin devletinin operasyonu olsa da, Polat Alemdar bu derin yapının da prensi olmaya adaydır, ama baş kahramanımız dünyayı yöneten güce katılmayı değil ülkesini tercih eder.

Dizinin ilk 55 bölümünü de içeren 97 bölümü, gördüğümüz gibi en azından hikayesel bir bütünlük taşır ve kötü de olsa bir dizidir. Ancak bu dizinin devamı olan ve yaklaşık 300 bölüm devam eden Kurtlar Vadisi Pusu, komplocu aklı yayan ve bundan beslenen bir propaganda aracına dönüşür. Bu aynı zamanda Türkiye’nin kültürel ve siyasal ortamının dönüşümüne de denk düşer.

Vadi ve komplocu aklın kaynakları

Kurtlar Vadisi’nin, ülkemizin hangi dönemecinde fenomen olduğu önem kazanır bu noktada. Dizi, neoliberalizmle Türkiye’nin 1980 de başlayan uyum sürecinin hızlandığı, Türkiye’nin giderek kapitalistleştiği ve ekonomik bir genişleme dönemine denk düşen bir süreçte altın çağını yaşar. Bu dönemde herkes zenginleşmesine rağmen bu zenginleşmenin adaletsizliğinin de artması, kitlelerin diziyi benimsemesinde etkili oldu kanımca.

Çünkü dizinin hikayesi gereği, Polat Alemdar emekçileri sömüren ve geleceklerini karartan mafyatik komprador burjuvazi ile mücadele eder. Bu mücadele, politik bilinci yüksek olmayan alt orta sınıflar için ekonomik bir anlam da taşır. Ama bu sevimli canavarın, işlerin dünya ekonomisi ve Türkiye için daha kötü gideceği dönemlerde, çok daha komplocu ve histerik olmaya başlayacaktır.

Çünkü bu dönemde, hem adaletsizlik, hem de acı ve stres artar. Bu durumda insanların daha fazla uyuşturucuya ihtiyacı olur. Kurtlar Vadisi Pusu’da Polat Alemdar’ın ardı ardına önce Gladio’yu, ardından PKK’yı temizlemesi ve bunların ardından dünyayı yöneten güçlerle ve bunların ardında ki güçlerle aşık atmasının sebebi de budur: Acı ve adaletsizlik bastırılamaz hale geldiğinde, komplo teorisi de büyür çünkü kaderci düşünce ancak bu şekilde rahatlatır. Uyuşturucu kullanımında dozun sürekli arttırılması gerekir.

Komplo ve aklın ölümü

İnsanlığın şafağında, henüz hiçbir doğa olayını anlamdıramaz ve hastalıklarla felaketlere çare üretemezken, kaderin güçlerine kendimizi teslim etmemiz anlaşılırdı. Fakat bugün akıl ve bilimin ulaştığı bu noktada, komplo teorisi gibi kaderci ve irrasyonel bir düşünce biçimine ihtiyacımız var mı?

Fakat melankolik kehanetler, dogrulanabilir olgular etrafında dönmez. Bize yalnızca şunu söyler: Şeyler göründükleri gibi değildir. Hiçbir zaman yanlışlanamayacak bir önermedir bu. Melankoli, kendi güçsüzlüğünden beslenir.

Ranciere, Özgürleşen Seyirci, 41

Ranciere’in de işaret ettiği gibi, komplocu yaklaşım hiçbir şekilde düşünsel değildir. Bunun yerine pathetic, yani duygusaldır ve aklın alanını inancın alanına teslim eder. Geriye kalan sadece avuntular ve korkulardır.

Şeytanın avukatlığını yapalım: Belki de toplumun bazı kesimleri için ilkel ve barbar dönem sona ermedi. Kapitalizmin bugün ulaştığı aşamada, alt orta sınıfların yüzleştiği adaletsizlik, belki de insanlığın ilkel dönemdeki çaresizliğinden bile ileridir. Rosa Luxemburg bu yüzden ya sosyalizm ya barbarlık sloganını ortaya atmıştı.

Bugün dünya daha da barbardır, çünkü gösteri toplumundan hepimiz aynı zamanda kendimizi ve vicdanımızı da haklı çıkarmak zorundayız. Aksi halde dünyanin adaletsizliğine akıl sır erdiremez insan. Neden fakirim? Neden çocuğuma muz alamıyorum? Neden çocuğum kaliteli elbiseler giyemiyor?

İşte Kurtlar Vadisi’nin komplocu aklı insanlara bu sorulara dayanmak için bir anlam veriyor. Çünkü dünyanın adaletsiz olduğu gerçeğini kuru kuruya kabullenmektense, dünyayı cenin yiyen 5 ailenin yönettiğini, Lozan’in gizli maddeleri yüzünden yeraltı kaynaklarımızı kullanmadığımızı veya derin güçlerin Türkiye üzerine oyun oynadıklarını düşünmek, çocuğuna muz alamayan bir babaya daha iyi ve dayanılır bir hikaye verir.

Yani komplocu aklı bir tür afyon olarak düşünebiliriz. Ama şunu da dikkate almalıyız ki, alkol ya da uyuşturucu sürekli kullanıldığında beyin, zihin ve duygular üzerinde kalıcı hasarlara yol açar. Bu bakımdan komplocu yaklaşımın aklın ölümünü kesinleştirmesi ve barbarlığın hâkimiyetini pekiştirmesi muhtemeldir.

Sonuç: Komplocu akıl ve yozlaşma

Öyleyse Kurtlar Vadisi’nin 20. Yüzyıl başları Türkiyesi’nde etkili olmasının, bazı ekonomik ve sınıfsal temelleri olduğunu görmüş oluyoruz. Bu temellere dayanan psiko-politik mekanizmalar, fakirleşen ve giderek öfke ve korkuyla dolan alt orta sınıf kitlelerin, komplocu akla yönelmesine sebep olur. Kurtlar Vadisi’nin başarısının kaynağı da, bu temeller ve onları iyi kullanıp komplocu yaklaşımı körüklemesidir.

Dikkat çekmek isteyeceğim son şey ise, komploculuğun sadece aklı ve mantığı bozmadığıdır. Komplo teorisi, büyük oyunun bozulabilmesi için, adaleti rafa kaldırma yetkisini bile meşrulaştıracak güçte bir düşüncedir. İktidar sahibi, olağan ve olağanüstü halleri belirleyendir ve komplo teorisi, bu yetkisini kullanması için iktidara iyi bir popülist zemin yaratır.

Sonuç olarak, komplocu akıl toplumsal yapılarda da erozyon yaratır, çünkü adalet askıya alındığında toplumsal sözleşme de belirsizleşir. Bu belirsizlik ise toplumsal uzlaşıya ve yapılara zarar verir. Ayrıca histerik ve öfke dolu bir ruh haline dayanır komplo teorisi, bu da toplumsal yaşamı doğrudan olumsuz olarak etkiler. (Bu konuyla ilgili yazım Kurtlar Vadisi ve adalet sorunsalı için şuraya bakabilirsiniz)

“Kurtlar Vadisi’nin komplocu aklı neden tehlikeliydi?” için 3 yanıt

  1. Film ve dizi sektörü, reklam sektörü, yazılı ve görsel basın ile birlikte birçok şey toplumu dizayn etmek için kullanılıyor. Kurtlar Vadisi’nin “alt metninde” yatan mesajlarından birisini çok güzel yakalamışsınız. Bu mesajı yakalayanlar zaten bir müddet sonra diziye dair bakış açısını değiştirdi, kendi gözlerindeki itibarını bitirdiler. Ancak tabu gibi ilk kimine göre ilk 86 kimine göre 97 bölümlük kısma yönelik bir eleştiri getiremiyorlardı. Çünkü bazı gerçek olaylarla çok rahat ilişkilendirilen senaryo, herkesi ikna edebilecek kadar profesyonel hazırlanmış. Zaten o derece ikna olmuş kişileri aksine ikna etmek de çok zor gibi. Bu zor görev adına başarı ile yazmış olduğunuz bu yazıyı başarılı buldum. Ellerinize sağlık.

    1. Çok teşekkürler, benzer düşünüyorsak bu yorumda haklılık payı var demek ki. İlk bölümleri zaman zaman ben de izliyorum, belki de bu yüzden fark ettim bu alt metni 🙂

  2. ramazanaltinisik avatarı
    ramazanaltinisik

    Kurtlar Vadisi dizisi başta bir takım meşru nedenler ile çekilmeye başlansada ne yazık ki ‘yolsuzluk ve rant rejimi’ ile iktidarını sürdüren Ak partinin toplumdaki iktidar algısını sürdürmesi için bizzat çekilmiş bir dizidir.

Bir Cevap Yazın

Trending

Alçak kültür sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et