Zeki Demirkubuz Kader ne anlatıyor? Kader, yaşamın derin güçleri ve insanın çaresizliği ile ilgili neler söyler? Filmin kahramanı Bekir, neden aşkın ve sefilliğin peşinden sürüklenmektedir? Kader filmi, Zeki Demirkubuz filmleri içerisinde nerede konumlanır? Kader filminin konusu nedir?

‘Herkesin inandığı bir şey vardır bu dünyada’ ve Bekir bunun peşinden koşmayı asla bırakamayanlardandır. Hikaye, Demirkubuz’un Masumiyet‘inde anlattığı hikayenin  bir parçasıdır. Masumiyet‘te Uğur’un aşığı olan ve Haluk Bilginer’in oynadığı Bekir; hikaye örülürken intihar eder ve onun temsil etiği saflığı Zagor’un kızı ve Musa sürdürür. Kader‘de ise Bekir’in gençliğini; Uğurla tanışmasını ve hayatının sürüklenişini izleriz.

Zeki Demirkubuz Kader, hepimizi tek taraflı aşk, arzu ve kötücül yönlerimiz hakkında düşünmeye çağırıyor. Biz de bu yazıda Zeki Demirkubuz Kader filminin konusunu, tartıştıklarını ve güçlü yönlerini konuşacağız.

Bu yazıda, Demirkubuz’un Kader’inden başlayarak Tarkovsky’e uzanıp iyilik ve kötülük üzerine tartışalım. İnsan neyle yaşar? İyi ve kötü arasındaki sınır nasıl ortadan kalkar? Ve o muğlaklık anı bize ne öğretebilir? O anda yaşamın vuruşu bize çarptığında, neyi anlarız?

Zeki Demirkubuz filmleri

Zeki Demirkubuz, özellikle karanlık, derinlemesine insan psikolojisi ve varoluşsal temaları işleyen filmleriyle tanınan bir Türk yönetmenidir. Zeki Demirkubuz filmlerinin en bilinenleri arasında 1990’lar ve 2000’lerde yapılan “C Blok” (1994), “Masumiyet” (1997), “Yazgı” (2001), “İtiraf” (2001), “Bekleme Odası” (2003), “Kader” (2005) ve “Kıskanmak” (2009) bulunmaktadır. 2010’lar döneminde “Yeraltı” (2012), “Bulantı” (2015), ve “Kor” (2016) gibi filmleriyle prodüktif çalışmalarına devam etmiş ve 2023’te “Hayat” isimli bir filmiyle izleyici karşısına çıkmıştır.

Biz seyicisi olarak, Zeki Demirkubuz filmlerini Masumiyet ile tanımaya başlamıştık. Ben kendi adıma, yönetmenin bu filminin üstüne çıkan bir film çekebildiğini düşünmüyorum. Masumiyet filminin sevenleri, Kader filmi ile bir parça teselli buldular. Diğer Zeki Demirkubuz hayranları ise, çoğu zaman hayal kırıklığına uğradı.

Yine de Zeki Demirkubuz, bir dönemin en önemli yönetmenlerindendir. Nuri Bilge Ceylan kadar sinefillere hitap etmediği ve sinemanın teknik yönünü (bence) zorlamadığı için, daha geniş bir izleyici kitlesi edinmişti. Ancak filmlerin karamsarlığı ve varoluşsal tartışmaları, bu kitlenin daha da genişlemesinin önüne geçti.

Kader ve masumiyet

Zeki Demirkubuz KaderMasumiyet ile -Masumiyeti- tartışma tonları ile de ayrılıyor. Masumiyet daha hareketli ve çevrimsel bir zaman algısı oluşturan senaryosu ile hikayenin sonunda izleyeni daha aşkın ve belki de objektif bir hazza sürükleyebiliyor. Kader ise daha durağan ve yaptığı tartışmaları daha çok izleyiciye bırakmakta. bu durumda izleyici kazandığı yeni göz ile, kendi hayatına ve filmin tartışmasına sürekli yeniden bakabiliyor.

Ayrıca Masumiyet‘in sonunda ulaşılan bütüncül hayat perspektifine, Kader’in doğası gereği bu filmde ulaşamıyoruz. Bu durumda Masumiyet‘in tartıştığı kötücüllük fikrinin daha metafizik olduğunu, Kader’deki kötücüllük fikrinin ise insana daha içkin olduğunu ve bu filmde kapalı bir biçimde de olsa daha kapsamlı bir psikoloji tartışmasının yapıldığını söyleyebiliriz. 

Bu hikayede, aşk; yaşam ve var-oluş ile ilgili problemlerin cisimleşmiş bir haline dönüşüyor. (insan hayatında da çoğu zaman olduğu gibi) İnsan olma sıkıntısı’nı Batı felsefesi’nde Camus ve Sartre farklı bir biçimde tartışıyorlar. Bu felsefeciler bu sıkıntının kendisine sorular sorabiliyorlar ve bunu kavramsallaştırabiliyorlar. (Dünyaya fırlatılıp atıldığımızı ve onu anlamla doldurmak zorunda kaldığımızı söyleyen Heiddeger’in  yaptığı gibi.)

Felsefe ve bilgelik

Doğuda ise farklı bir yol izleniyor. Bu topraklarda felsefe yapılmadığı iddia edilir; gerçekten de bu düşüncede Batılı anlamda soyutlama ve kavramlara soğuk bakılır ve bunların yerine metaforik anlatılar tercih edilir. Okuldur bu kavramların yerleri. (Foucalt’cu anlamda, bir karantina ve nekahat alanı olarak okul.)  

Doğulu bakış açısında felsefe yaşam ve onun pratiklerine içkindir. Aşkın bir noktaya gelindiğinde; yani hayatın dinamikleri bunu gerektirdiğinde, tanrı ile karşılaşılır. Fakat bu öğrenilen bir tanrı değildir. bu, bireyin kendi sınırlarını ve evrenin sınırlarını keşfettiği; onunla ansızın birleştiği ve ayrılığını kesin olarak kavradığı noktadır. Bu noktada alim ve cahil; mevlana’da birleşir : ‘handım, yandım, oldum.’

Niçe’nin  insanlığın kaderi için öngördüğü ve öznesi olarak üst-insanı seçtiği olgunlaşma felsefesi; bu topraklarda her bireyin kaderidir. Bekir’in yaşadıkları da bundan ibarettir. Uğur, onun için bir ocaktır; en nihayetinde varacağına varacaktır ya da varamayacağına varamayacaktır zaten. Şeytan kanına girmiştir bir kere Bekir’in. Ve o da, yapması gerekeni yapar. Filmin ilk sahnesinde uykudadır ve masumdur Bekir; film boyunca sanki yapacağı her şey bu saflığı korumak içindir.

Bekir’in yaşadıkları ve kendisinin de kavrayamadığı kötücül yönü, kaba bir  iyi – kötü ayrımı ile anlaşılamaz. Karısını ve evliliğini, yani toplum içindeki rolünü bir türlü kabullenemez bekir. Bir armağan olan çocuğunu sevmeye çalışır; fakat ona da bağlanamaz. Yolda olmalıdır. vurulur, onuru incinir, intihar eder, içki ve uyuşturucu kullanır ve -saflığını-ı ama iyi ama kötü seçimler yaparak; türlü mücadeleler ile kurtarır.

“Bir yandan toprağı sürdük / Bir yandan kaybolduk / Gladyatörlerden ve dişlilerden / Ve büyük şehirlerden / Gizleyerek yahut döğüşerek / Geyikli geceyi kurtardık” (turgut uyar) Başka bir şans yoktur. bu toprakların suyundan olsa gerek, iman eden gibi iman etmeyen de emin’dir. Fakat yine de bu eminliğin bile felsefesini yapmak faydalı olabilir.

Demirkubuz’dan Tarkovsky’e

Demirkubuz, doğulu ustaları dostoyevski ve tarkovsky gibi tartılışıyor kötücüllük mevzuunu. Ben Zeki Demirkubuz Kader’de, dostoyevski’nin psikoloji tartışmasına masumiyet’e nazaran daha çok yaklaşıldığını düşünüyorum. Stalker’ın güçlü film müziği -edward artemiev’in ‘meditation’ı-, birden fazla kez kullanılıyor. Bu kullanımlarda; karekterlerin iç dünyaları ile içinde bulundukları mekan adeta birleşiyor ve bir üçünü mekan yaratılıyor. Bu üçüncü mekan, Tarkovsky’nin geniş ve bütüncül planlarını ve güçlü sinematografisini hatırlatıyor.

Bu noktada bir Stalker – Kader çapraz okuması yapılabilir. Stalker’ın bilimadamı ve sanatçıyı götürdüğü gizemli alan (‘zone’); Kader’de Uğur’u Zagor’un peşinden, Bekir’i de uğur’un peşinden koşturan güç ile doludur. Bu durumda Zeki Demirkubuz Kader’in ‘zone’ u ele geçmeyen ve peşinde olunan bir yerdir, bir eğretilemedir. Tarkovsky’nin zone’u ise içine girenlerin kendilerini keşfettiği bir alandır. Her ikisi de aynı yere çıkar. tüm diğer şeyler anlaşılabilir. bir şey dışında ve bu şey, insanı peşinde koşturacaktır.

Bu peşinde koşulan arzu mudur? Yoksa merak mı? Belki de insanın anlamsızlıktan, çaresizlikten, yaşamın korkunç sertliğinden ve korkunç yumuşaklığından kaçıştır bu. Bazılarımız bu kaçışı küçük istasyonlara bölse de, bazılarımız Bekir gibi onu çok daha büyük yaşar. Yaşadığımız aynı değil midir?

Bir anlamda aynı değildir. Çünkü hepimiz yaşamın zorluğu ve korkunçluğu ile farklı şekilde baş edemeyiz. Birimiz ilk ayakta, birimiz son ayakta, birimiz ise her ayakta yatarız. Ve eşit yaşayamasak da, farklı yaşayamayız. Yaşam anlamsızlıkta eşitler hepimizi. Bir anlamda hepsi aynıdır.

Not: Bu yazı üniversite yıllarında yaptığım bir ödevin tekrar ele alınmış halidir. Dilerseniz şuradan bakabilirsiniz.

Eğer Zeki Demirkubuz Kader filmi ilginizi çektiyse, platonik aşkın konforu ve tehlikesi hakkındaki yazıma aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.

Bir Cevap Yazın

Trending

Alçak kültür sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et