Stranger Things 4. sezonuyla (bence) büyük bir hayal kırıklığı yarattı. Aslında çok da şaşırmamak gerek, dizi zaten her sezonuyla irtifa kaybediyor. Duffer Brothers sürekli aynı formülü aynı şekilde uygulamaktan nasıl bıkmıyor bilmiyorum. Ama hayal kırıklığının büyüklüğünün başka bir sebebi var bence. Stranger Things hazlarımıza ve beğenilerimize o kadar tempolu şekilde yakın markajda bulunuyor ki, neredeyse duygulanım aygıtımızı yoruyor. Ve bu bombardıman amigdalayı besleyemediği anda, izleyici harman kalıveriyor. Stranger Things‘i izledikten sonra neden dopamin detoksu yapmak zorunda kalırız? Stranger Things‘in hikaye anlatıcılığı tarzı neden ve nasıl tehlikeli?

Stranger Things ve entertainment

Stranger Things’i neden sanık sandalyesine oturtuyoruz? Holywood’dan ne farkı var bu dizinin? Nitelik olarak bir farkı olduğunu söyleyemem. Fakat Stranger Things’in tehlikesi, Holywood’un yaptığı her şeyi çok daha iyi yapması. Peki buradaki kötülük ne?

Her hikaye bizi belli bir oradan içine alır. Yani hikayedeki karekterler ya da duygular ile belirli bir özdeşlik kurarız. Ve her hikaye duygulanım durumumuzu belirli bir oradan manipüle eder.

İşte tam bu noktada sanatın işlevi ile ilgili tartışma başlar. Bir film ya da dizinin tek işlevi bizi eğlendirmek midir? Ve bu eğlence kendimizden ve yaşamın gerçeklerinden kaçış şeklinde mi olmak zorundadır? Yoksa bir sanat eseri bizi bu yanılsamaya sokmadan, hikaye ve gerçeklikle olan mesafemizi koruyarak bizi kat edebilir mi?

Netflix ve Hollywood sözkonusu olduğunda bu tartışma çoktan arkada kalıyor. Çünkü bu mecraların tek amacı keyifli zamanın tüketicilere satılması. O halde Stranger Things’in fazladan yaptığı ne?

Stranfer Things 4 afiş.

Stranger Things ve eski Holywood’a dönüş

Eski Holywood, klasik hikayelerle benzerlik gösterir. Yakışıklı başrol, bazı zorluklar yaşar ve zorlukların üstesinden gelerek kendini kanıtlar, çoğu zaman bu mücadele esnasında ya da sonunda sarışın bir kadını da tavlayarak ailesini kurar. Bu hikaye tarzı, değişen seyirciyi yakalayamadığından neo-Holywood ortaya çıkmıştı. Bu filmlerde daha çok anti kahramanlar işlendi, daha gerçekçi hikayeler anlatıldı ve toplumsal mesajlar işlendi. (Taxi Driver, The Thing, Citizen Kane vs.)

Stranger Things yoğun bir 80’ler sosu içeriyor. (Hem konuları, hem de müzikleriyle.) Ama bana öyle geliyor ki tek esinlenme bu değil. Kanımca Stranger Things ile önemli bir deney gerçekleştiriyor Duffer Brothers. Eski Holywood’un pek çok hikaye anlatım tekniği, yeni Holywood’un teknikleriyle birlikte kullanılıyor dizide.

Eski Holywood anlatım tekniğinde en önemli kriter, seyircinin karekterle özdeşmesi ve peri masalının seyircide yeterli dopamin (challenge – ödül durumunda salgılanan hormon) ve serotonin (mutluluk hormonu) salgılanmasını sağlamasıydı. Bu noktada hikayenin gerçekçi ya da ilginç olması önemli değildi. Seyirci bir kere yakalandığında hikayeden kopmasın, bu yeterliydi.

Bu teknikler neler? Hikayenin baş kahramanı kötü karekterle savaşırken kendi hayatının fay hatları ve geçmişi ile yüzleşmek zorunda kalıyor. (Yeni Holywood.) Ama bunun yanında seçilmiş kişi ve tek umut olmayı da sürdürüyor. (Eski Holywood.) Ana karekter düşmanla savaşırken arkadaşlarından yardım alıyor. (Yeni Holywood.) Ve arkadaşlarının desteğiyle gerçek gücü içinde buluyor. (Eski Holywood.)

Aslında bu örnekler derdimin tamamını anlatmıyor. Asıl derdim şu: Stranger Things hikaye anlatma teknikleri ile kullanıcı deneyimi tartışmalarının tam kavşağında yer alıyor. Hikaye klasik anlatım teknikleri açısından güçlü olmaya çalışmıyor. Hatta hikayede pek çok boşluk var. Ama bunlar anlatıcının önceliği ile alakalı. Stranger Things, hikaye tekniklerindense izleyicide yaratacığı etkiyi ön plana alıyor.

Yani aslında Stranger Things yüzünü geriye dönmüyor, tüketim alışkanlıklarımızı dikkate alarak yüzünü ileri dönüyor ve bu esnada yapmak istediklerine en yakın örnek olan eski Holywood’a yakınsıyor.

Stranger Things ve kullanıcı deneyimi

Kullanıcı deneyiminin Duffer Brothers‘ın anlatım teknikleri ile ilişkisi ne? Aslında her hikaye anlatma tekniği, bir kullanıcı deneyimidir. Ama klasik ve modern anlatı teknikleri, kullanıcı deneyimini anlatının merkezine koymaz. Okuyucu taraflardan birisidir ama ortada yoktur. Hikaye okuyucu varmış gibi yazılır ama sadece kullanıcının deneyimini merkeze almaz.

Kullanıcı hikayede yok sayılır çünkü hikaye kendi başına ayakta durabilmeli, nefes alabilmeli, gerçekçilik duygusu uyandırmalıdır. Buna karşıt olarak, bazı popüler sanat ürünleri, bu üç boyutlu olma durumunu ortadan kaldırarak izleyicinin duygulanımlarına oynamayı seçebilir.

İşte Stranger Things‘in iki boyutluluğu buradan geliyor bence. Dizi müzikleri tam yerinde kullanıyor. Tam doğru dakikada aşk yaşanıyor. Tam dakikasında aksiyon başlıyor ve bitiyor. Her şeyin yapay ama sizin için ve özenle hazırlandığını her dakikada hissediyorsunuz.

İşte tam bu yüzden, Stranger Things hazırlanırken en çok kullanıcı deneyiminin dikkate alındığını sanıyorum. Dizi içine çekiyor izleyiciyi tüketiyor. Damağınızda yapay tatlandırıcı tadı kaldıysa şaşırmayın, hala Duffer Brothers yüzyılına direniyorsunuz.

Stranger Things 4'ten bir sahne.

Stranger Things ve dopamin detoksu

Stranger Things‘in dopamin detoksu ile ne alakası var peki? Alaka şu: Dopamin detoksuna ihtiyacı olan biziz çünkü dizi bizi dev bir dopamin yığını ile baş başa bırakıyor. Bununla ne demek istiyorum?

Gündelik hayatımızda giderek daha fazla miktarda dopamine maruz kalıyoruz. Özellikle sosyal medya, süreleri iyice kısalan diziler, Instagram Reels, Vine ve Tik Tok gibi giderek süresi kısalan eğlencelikler, hormonal düzeylerimizi giderek dönüştürüyor.

Amigdala’dan salgılanan dopamininin hikayesi şu: Beyin her challenge’ın ve sona eren deneyimin ardından, dopamin salgılar. Böylece bir tatmin duygusu oluşur kişide. Ancak günümüzde sosyal medya ve hızlanan dünya sağ olsun, dopamin salgılama sıklığımız o kadar yüksek ki, giderek dafa fazlasına ihtiyaç duyuyoruz bu hormonun. Ve bu sürekli uyarılma durumunun yan etkileri de var: Ders çalışmak, çalışmak gibi dikkat ve odaklanma gerektiren konularda giderek daha fazla zorlanıyoruz. (Dopamin detoksu ile ilgili Beyhan Budak’ın anlatımına şuradan bakabilirsiniz.)

Stranger Things, bu uyarı mekanizmasını çok iyi kullanıyor kanımca. Her bölümde insanın muhtelif birden fazla yönü sırasıyla uyarılıyor ve bu uyarımlar, sürekli başka konularla birlikte örülüyor. Her bir uyarımda, bir olay bir duygulanım demetiyle birlikte birden fazla olaya örülüyor. Müzik kullanımıyla da bu etki arttırılıyor. Böylece seyirci bir tür uyuşturucu bağımlısına dönüştürülüyor. Tabii bu yüksek etki, izleyici gerçek dünyaya döndüğünde harman kalmasına sebep oluyor.

Sonuç: Yeni anlatı teknikleri ve tehlikeler

Burada birden fazla tehlike göreceğim. Birincisi, Stranger Things modern – klasik bir medyumda sunuluyor, yani klasik dizi türündeki bir sanat eseri. Bu yüzden aslında çok da tehlikeli değil. Ayrıca bırakmaya çalışılan etkinin o kadar güçlü olmamasının da sebebi bu. Seyirci vadedilene kavuşamıyor bir türlü. Ama anlatı teknikleri daha interaktif şekiller aldığında ve VR gibi farklı deneyim türlerini de bünyesine kattığında, Stranger Things tarzı anlatıların kazanacağı güçten gerçekten korkmalıyız.

İkinci tehlike daha genel: Stranger Things‘in kullanıcı ve ”entertainment” odaklı hikaye etme tarzını tehlikeli buluyorum. Bu klasik eleştiri gibi görülebilir, ama binlerce yıldır hikaye anlatan bir tür olduğumuz için, konunun önemli olduğunu düşünüyorum. Hikaye anlatmak bizim için sadece boş zaman aktivitesi değil. Beynimizin gelişimi başta olmak üzere, insanlığın evriminde nasıl hikaye anlattığımız hep önemli oldu. İnsana bu yüzden Homo-narrans ünvanı bile verildi. Hal böyleyken, hikaye anlatma tekniklerimiz ve bunların gelişimi üzerine düşünmeyi önemsiz göremeyiz. Bu tekniklerin gelişimi, insanın evrimi ve dönüşümüne bundan sonra binyıllarda da şekil verebilir.

Bir Cevap Yazın

Trending

Alçak kültür sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et