Horus’un gözü, Mısır mitolojisinde vicdanı simgeler. Göz, yaşama son kez bakar, onu kutsar ve yargılar. Ölümle yüzleşir yaşamın son zerresi ve zamansızlığa nakşedilir. Bu bakış öyle güçlüdür ki, vicdanın bakışına ve çağrısına dönüşür.
Son bakışın dolayımı aşkındır. Bu bakış , belki kişinin Yaşam’a son bakışına, belki de ölümün yaşama bakışına denk düşer. Her halükarda, bu bakış sonsuz ve temsil edilemezdir. (Bu temsil edilemezlik, Levinas felsefesinde ötekinin Aşkınlığı ve sonsuzluğu fikri ile benzerlik gösterir.)
Horus’un ölümün dolayımı ile kutsala ulaşması ve evrensel vicdana dönüşmesi, varlığın ancak ölümün duyumsattığı kaygıyla duyumsanabileceğini söyleyen Heidegger felsefesi ile benzerlik gösterir. Üstelik Heidegger düşüncesi için de vicdan, varoluşun en temeldeki ve en sessiz çağrısıdır. Öyleyse bakışın gücünü ve varlığın çağrısını, Horus’un gözü hikayesiyle birlikte yorumlayalım.
Horus’un hikayesi
Horus’un gözü, Kadim Mısır mitolojisinin en önemli simgelerindendir. Çünkü hem insanın tekamülüne, hem de mikrokozmos ve makrokoz ile bütünlüğüne denk düşer.
Horus mitolojide Osiris ve İsis’in oğullarıdır ve gök tanrısıdır. Osiris’in katledilmesinden sonra onu dirilten İsis onunla son kez birleşir ve büyü gücünü kullanarak Horus’a hamile kalır. (Çeşitli anlatılarda Büyü Tanrıçası İsis’in Tanrı’nın Gizli Adı’nın sihrini meleklerden -ya da Ra’nın bizzat kendisinden- öğrendiği ve bunu kullanarak Osiris’i dirilttiği anlatılır. İsis’in Ra’dan gizli ismini öğrenmek için ona kurduğu tuzağın hikayesi çok güzeldir.) Osiris’in oğlu Horus babasının öcünü Seth’ten alacaktır.
Horus’un gözü, Seth ile mücadelesinde parçalanır ancak Toth gözü sihir ile bir araya getirir ve iyileştirir. Horus’un sol gözü olan ay gözü, sürekli açıktır ve hiç susmayan vicdanı simgeler. Ay ve Güneş de bu kapanmayan gözün tezahürüdür. Çünkü Ay ve Güneş, sürekli birbirinin yerini alarak Dünyayı izler ve aydınlatır, aynı vicdanın çağrısının hiç susmaması gibi.
Seth, Mısır Krallığı’nı ele geçirmek için Osiris’e saldırır. Fakat onunla Osiris değil, Horus yani retrifiye olmuş ve ölümden dönmüş Osiris mücadele edecektir. Seth, Horus’la mücadelesinde ilk önce onun gözüne saldırır. Çünkü kötülük için, ilk yok edilmesi gereken vicdandır. Eğer bu saldırı başarılı olursa iyilik ile kötülük arasında fark kalmayacaktır çünkü. (Yani Seth, Horus’u kendisine benzetmiş olacaktır.) Fakat Horus vicdanın belirlenimsiz çağrısına kulak verebilir ve hattâ bu çağrının kendisine dönüşür (Oidipus’un kör oluşu ve insanlık için evrensel biliciye dönüşmesi gibi).

Sonsuzluk ve ölüm
Horus’un İsa ile en büyük benzerliği, Horus ‘Osiris’in ölümden dönüşü ve dirilişi’ olarak düşünüldüğünde ortaya çıkar. Çünkü Horus ile Osiris aynı kandandırlar. Bu yüzden, ölümü yaşayan bir tanrıdır Osiris. Horus bu karşılaşmadan doğan bilgelik ile Mısır’ı yıllarca barış içinde yönetir.
Ölümün dokunuşunun ne kadar önemli olduğunu bir kere daha anlarız böylece. Çünkü ölüm yaşamdır, yaşamsa ölüm. Bu yüzden ölümün içinden yaşama, yaşamın içinden ölüme bakar Horus’un Gözü. Bizim burada hüzünlü bulduğumuz ise yaşayanlar ile zamansızlığa ulaşanların arasındaki mesafenin uzaklığı olsa gerek.
Ancak Osiris’in Horus’un gözü olarak dirilmesi, bir başka açıdan da yorumlanabilir. Hermetik hikayelerde, “ölüm“ kişinin dünyasal arzularını öldürmesi ve retrifiye olması olarak yorumlanır. Ölmeden önce ölmek deyişi de bu motifi anlatır işte. Osiris’in Horus’un Gözü’ne dönüşümü bu bakımdan bir tekamül hikayesi olarak da yorumlanabilir.
Heidegger felsefesi ve vicdan
Daha da ilginç olansa, Heidegger felsefesinde bu ilişkiler ağının bir yorumunu bulmaktır. 20. yy düşünürlerinden Heidegger için kaygı Dasein’ın (yani insan gerçekliğinin) varlığa duyarlı hale gelmesinin tek yoludur. Kaygıyı yaşamak ve değerlendirmek ise ancak ölüm ile yüzleşerek olur. Yani ölüm, yaşamı ve varlığı imkanları ile karşılayabilecek olan insanın kral yoludur.
Fakat benzerlik bu kadarla bitmeyecektir. Çünkü Heidegger felsefesinde, vicdan çok önemli bir rol kazanır. Zira Dasein, ancak vicdanın sessiz ve sözsüz çağrısına kulak vererek ölüme-doğru-varlığı kabul eder ve gündelik hayatın unutkanlığını aşar. Çünkü Dasein’ı içinde olduğu unutkanlık ve kamusallıktan çağırabilecek olan sadece kendi vicdanıdır. (Heidegger ile ilgili diğer yazılarımız için şuraya alabiliriz.)
Çağrının Dasein’ın kamusal tefsir edilmişliğinin ve herkesin üzerinden geçip gitmesi, onun herkese isabet etmediği anlamına gelmez. Zira tam da üzerinden geçip gitmede çağrı, kamusal itibar peşinde koşan herkesi anlamsızlığa terk eder. Çağrıda bulunma yüzünden barınak ve korunağından mahrum kalan benlik, bu çağrı sayesinde kendine taşınır.(Heidegger, Varlık ve Zaman, s.407)
Burada Horus’un Gözü anlatısıyla Heidegger felsefesi arasında kurduğumuz benzerlik, ölümün yaşam ile bir aradalığından kaynaklanıyor olmalı. Ve vicdanın bu bir aradalık ile ilişkisinden. Öyle değil midir ki, kadim öğretilerde yaratıcının isimlerinden birisi de Hak ve Hakikat’tir.
Nergisten ben sorumluydum, ışığından ve çocuklardan /
Gülten Akın
Yanlış mı belledim, insan sorumluluktur.
Sonuç olarak, Horus’un gözü simgesinin kutsallığını ölümün deneyiminden almış olduğunu söyleyebiliriz. Ölümün deneyimi yaşamı zayıflatmaz, çünkü bu iki kavram diyalektik olarak ortaya koyulabilir ancak. Yaşam, ölümün dokunuşu ile çok daha canlı, esnek, çevresine, kendisine ve hakikate duyarlı hale gelir. Çünkü insan ölüme doğru varlıktır.
Horus’un Gözü, yani vicdanımızın çağrısı her zaman bizim için oradadır. Bu çağrıya cevap verip vermemek ise bize kalmıştır. Kapanmayan göz, izlemeye devam eder.
.
“Horus’un Gözü, Sonsuzluk ve Ölüm” için bir cevap
[…] (Not: Kadim Mısır ve hermetizm ile ilgili bir diğer yazıma şuradan ulaşabilirsiniz.) […]
BeğenBeğen