Cinlerin ve diğer paranormal deneyimlerin, korkularımız ve psikolojik savrulmalarımız ile ilişkili olabileceğini daha önce de iddia etmiştim. (Örn. şu yazıda.) İnsan hikaye anlatan canlıdır (Homo-narrans) ve hikayeler ile kabullenir dünyayı. Hikayelerin insan beyninin evrimindeki önemi de araştırmalarla ortaya koyulmuştur.
Öyleyse hikayeler, insan için ekmek kadar, su kadar elzemdir. Tam da bu yüzden, hikayeleri yok saymak ve unutturmaktansa, onların niteliği üzerine düşünmek ve onların insanın hangi fay hatlarına denk geldiğini araştırmak çok daha faydalı diye düşünüyorum.
Çünkü hikayeler dünyanın belirli bir resmini sunar bize. Önemli olan bu resme olan ihtiyacımızdır. Ve ihtiyaç icadın anasıdır. Bir hikayeye olan inancı değiştirmek için, insanın kendisini değiştirmesi gerekir.
Öyleyse anlatılardakj cin türlerini tek tek ele alıp, insan denen gerçekliğin hangi yönlerine denk düşebileceği üzerine düşünelim. Çünkü anlamak, değiştirmenin ve değişmenin ilk adımıdır.
Cinler ve korkularımız
Cin hikayeleri, çocukluğumuzda en sevdiğimiz korku hikayelerindendi. Peki ya bu hikayeleri sadece geceleri eğlenmek ya da çocukları korkutmak için kullanmıyorsak? Ya bu hikayelere, dünyanın acımasızlığı ve korkunçluğuna karşı ihtiyacımız varsa? Ya savaşmaktan korktuğumuz canavarlarla savaşsın diye başka canavarlar yaratıyorsak?
Ne de olsa insan yaşamın korkunçluğu ve acımasızlığı karşısında kırılgandır. Hepimiz çok geçici ve anlamlandırılması zor hayatlar yaşıyoruz. ”Endişe ertesi gündür.” der Kierkegaard. İnsan kendi dirayetini bu ertesi günler boyunca sürdürmeye çalışır.

Cin türleri ve insan gerçekliği
Öyleyse hipotezimizi geliştirmek için cin türlerini ve özelliklerini kısaca alıntılayıp, bunların psikolojik – hikayesel temelleri üzerine düşünelim:
Amar cinleri ve evin hayaletleri
Amar isimli cin türü, evlerimizde yaşar. İnsanların yeme içmesine ve çocukların oyunlarına katılabilirler. Besmele çekilmeden yenilen yemeğe, içilen çaya ortak olurlar. Rahatsız edilmedikçe zarar vermezler ancak insanlara zarar verebilirler ve onları korkutabilirler.
Amar cinlerinin, evin içinde yaşadığımız korkularla ilişkili olduğu açıktır. Hangimiz gece karanlıktan korkmayız? Bu esnada asıl korktuğumuz belirsizlik midir? Yoksa yalnızlık mı? Evle ilgili korkularımızı belki de ailemiz ve büyüdüğümüz evle ilgili travmalarımız ile de alakalı.
Fakat evde tek başımızayken (özellikle geceleri) korkmamızın bilimsel açıklaması olabilir. T24’de yayınlanan bir makaleye göre (Şuradan bakabilirsiniz.), gözlerimizin kenarında bulunan ve görme alanının çevre – sınır bölümünü etkileyen çomak hücrelerin sundukları zayıf algı ve görüş, beynin buradaki bulanıklığı yorumlamasına sebep olabiliyor.
Yani görmenin en zayıf olduğu noktada, beyin duyusal ikame yaparak bir öngörüde bulunuyor ve bu ikameyi kültürel ögelerle birleştirerek bu olguyu paranormal deneyim olarak yorumlayıp, ani korku durumları oluşturabiliyor. Tam bu noktada fiziksel olanla hikayesel olanın birbirine temas ettiğini fark ederiz.
Vesnan cinleri ve kabuslar
Vesnan cinleri, uykuda bize rüyalarla yaklaşır ve onları kabuslarla etkiler. İnsanları kötü rüyalar aracılığı ile etkilemeye ve kötü yola yönlendirmeye çalışır. Bu şekilde etkiledikleri insanların bilinçaltına bile etki edebilirler.
Uyku, insana ilişkin en ilginç fenomenlerden birisi. Bir cin türünün uyku ve rüyaya musallat olması bu yüzden oldukça anlaşılır. Hangimiz rüyalarımıza hakim olabiliyoruz ki? Hangimiz hayatımıza mutlu mesut devam ederken, kötü bir rüya ile dağılmamış ve çökmemişizdir? Ve bu rüyanın bize neden musallat olduğunu sormadık mı?
Tam da bu yüzden, bir cin türünün rüyaları karıştırması, insanların ihtiyaç duyduğu bir açıklamadır. Ne yapacaktır Mehmet amca, Freud okuyup rüya analizi mi yapacaktır? Ya da psikoterapiye erişimin bu kadar sınırlı olduğu ama aynı zamanda toplumun büyük çoğunluğunun psikolojik sorunlardan muzdarip olduğu bir ülkede, gördüğü korkunç rüyanın ardından (cinlerden başka) hangi hikayeye sığınacaktı? Ortalama insanın rüyasında gördüğü korkunç canavarlarla yüzleşmemesi ve bunları hikayelere yansıtması belki de daha hayırlıdır.
Zellenbur cinleri ve ticaret
Zellenbur cinleri, ticaretle ilgili konularda insanlara musallat olur. İnsanları tartıda hile yapmaya, bozuk ticaret yapmaya, müşterileri kandırmaya ve açgözlülüğe yönlendirir. Yani insanları helal kazançtan uzaklaştırmaya çalışırlar.
Türkiye’de ticaret Zellenbur cinlerinin kontrolünde olabilir. 🙂 Zellenbur cinlerinin kişiyi hileye yönlendirmesi, iki açıdan düşünülebilir: Bu olgu, tecimen açısından bir pişmanlık ve baştan çıkma motifiyken, müşteri açısından bir yargılama ve suç motifidir.
Fakat her halükarda, bu hikayeleştirme tehlikelidir, çünkü adaletsizliğin gerçekleşmesine kadersel bir kötücüllük motifi iliştirir. Evet, bu bir uyarıdır insana, ama aynı zamanda bir aklileştirmedir. Bir suçlu bu hikayeye dayanarak yaptığını mazur göstermek isteyebilir mi? Ya da bu hikaye insanları haram kazançtan caydırmaya yardım etmekte midir?
Hanzap cinleri ve inanç
Hanzap cinleri, dini ritüeller esnasında müminlere vesvese ve kötü hisler verirler. İbadetleri sorgulatır ve kişiyi ibadetlerden alıkoymaya çalışırlar. (Amir cinleri de benzer şekilde sadece müslümanlara musallat olur ve onları inançlarından çevirmeye çalışır.)
Hanzap cinleri ve Amir cinleri’nin benzer bir hikayesel kökeni olacağını sanıyorum: İnandığımız şeye inanmaya nasıl devam ederiz? Şüphe hep içimizde değil midir? İbadet ederken neden yanınızda olmasın şüphe ve kafa karışıklığı?
Bu cin türünün, inançla ilgili soru işaretleri ve korkularda hikayesel temelini bulacağını düşünüyorum. Örneğin inançlı bir tarikat üyesi hayal edelim. Bu üyenin aklında inançları ya da içinde olduğu organizasyon ile ilgili şüpheleri oluşursa, sofi bunu nasıl aklileştirebilir?
Ya da hocaları bir müminin inancından dönmesini nasıl açıklayacaklardı? Amir ya da Hanzap cinlerinin bu sofiyi inancından saptırdığı hikayesi onlar için yeterince dramatiktir. Çünkü inanç gibi inançsızlik da mistisize edilebilir. İnsan dünyasını kendisine benzetir.
Betr cinleri ve asabiyet
Betr cinleri, insanları sinirli ve asabi yapar, insanların öfkelenerek kontrollerini kaybetmelerine sebep olur. Kötü bir cin olduğu için, insanların kontrollerini kaybederek kalp kırmalarını, kavga etmelerini, kötülük etmelerini ister ve bundan keyif alırlar. Yani bozgunculuğu yaymaya çalışırlar.
Burada insanlığın mitolojik dönemine ait bir duygulanım açıklaması ile karşılaşıyoruz. İnsanlar neden sinirlenirler ve kontrollerini kaybederler? İlyada ve Odeysse gibi mitolojik eserlerde sık sık, karekterlerin tanrı ya da tanrıçaların etkisi ile kontrollerini kaybettiklerini, bu yüzden de kaderlerinin oyuncağı hallerine geldiklerini görürüz.
Arkaik dönemde duygulanımlarla ilgili bu tarz kaderci fikirlere gerçekten inanılıyordu muhtemelen, çünkü bu hallere ilişkin rasyonel açıklamaya sahip değildik. (psikoloji, hormonlar, kültürel baskı vs.) Çünkü insanlar ne doğayı ne de kendilerini henüz henüz fethetmemişlerdi.
Betr cinlerinin insanın asabiyetini arttırıp kontrolden çıkmasına sebep olması da bu arkaik açıklamaya benziyor. Aslında bu durum da anlaşılır. Eğer cinnet geçirecek kadar sinirlendiğimiz bir noktada, bu sinirin açıklamasına sahip değilsek; yaşamımızın kapitalizm tarafından nasıl çalındığını, uygarlığın ne kadar iki yüzlü olduğunu, kendi güçlerimizi tanımaktan ve öğrenmekten ne kadar uzak olduğumuzu bilmiyorsak… Bu açıklamasızlığı ve acımasızlığı neden cinlere bağlamayalım ki?

Ervah cinleri ve doğum
Anne karnındayken fetüse ve küçük çocuklara musallat olurlar. Herhangi bir sağlık sorunu yokken çocuğu olmayan kadınların gebeliğini bu cin türünün engellediği rivayet edilir.
Ervah cin türü, insana ilişkin en kompleks ve ilgi çekici fenomenlerden olan doğum ve doğurganlık ile ilişkili. Doğum ve doğmuş olmak, hepimizin başlangıcı ve ilk travması. Aynı şekilde doğurganlık, tercih eden kadınlar için hayatsal bir konu. Çünkü doğum, insanın yıkım ve entropiye meydan okuyabildiği nadir fenomenlerdendir. (Kısırlık durumunun önemli bir travma olması da doğurganlığın bu ilginç özelliğinden kaynaklanıyor olabilir. Ervah cinlerinin hikayesinin bir yönü, işte bu travmadır.)
Bununla birlikte, konunun fizyolojik ve antropolojik yönüne de dikkat etmeliyiz. İnsan yavrusu premetüre olarak doğduğundan, çocuk ölüm oranları çok yüksektir. Çünkü insan yavrusu zayıftır. Ayrıca insanda doğum fenomeni zorludur, çünkü insan yavrusu büyük bir beyinle dünyaya gelir. Ve doğum olgusu, antibiyotiği, hijyenin önemini, tentürdüyotu ve diğer bilimsel gelişmelere sahip olmadığımız binlerce yıldır devam etmektedir. Çocuk ölümü ve anne ölümüne ilişkin travmalar, Ervah cinlerine ilişkin hikayenin temelinde olabilir.
Alkarısı ve loğusalar
Alkarısı ya da Albastı, loğusa kadınlara musallat olur. Bu yüzden de loğusa kadınlar 40 gün yalnız bırakılmazdı. Bu ruh aynı zamanda geceleri atları koşt ve atların yelelerini saç gibi ördüğüne inanılır.
Alkarısı, Ortaasya Türk mitlerine dayanır. Bu karekter önceleri kötücül bir ruhken, anadoluda bir cine dönüşmüştür. Bu karekter, Lilith ile benzerlik gösterir. Bu memeleri kocaman sarkan, dev cümlesiyle yürürken memelerini omuzlarına atan dev korkunç karakter loğusaların düşmanıdır.

Alkarısı loğusaları tek başına yakalarsa onların ölümüne sebep olabilirdi. Bu cinin özellikle erkeklerden çekindiğine inanılır. Bu yüzden loğusanın yanında tercihen bir erkeğin bulunması istenir. Ayrıca bu cinin geceleri atlara musallat olup onları koşturup yorduğuna ve saçlarını ördüğüne inanılırdı.
(Daha da ilginci ise atların periler tarafından geceleri sürülüp yorulması vakası anglo sakson kültüründe de sözkonusudur. Atlar sabah bulunduğunda görülen örülü ve karmaşık yelelerine elflocks (arapsaçı) denir ve bunları peri damatların ördüğüne inanılır. Bknz Periler – Tehlikeli Bir Tarih, s.60)
Alkarısı ile baş etmek için, özel bir ocak kurulmuştu. Bu ocağa bağlı şifacılar, iğne sokarak alkarısını yakalayıp def edebilirdi. Bu mitin, loğusa travması ile ilişkili olduğunu tahmin edebiliriz. Ne de olsa doğum ve annelik, en mucizevi fenomenlerdendir.
Sonuç: Cinler ve toplumsal psikoloji
Bu yazıda bazı cin türlerini ele aldık ve bu hikayelerin insanın hangi korkuları ile ilişkili olabileceği üzerine düşündük. Ele aldığımız örneklerde, bu hikayelerin kökenindeki psikolojik savunma mekanizmalarına ve kültürel baskı motiflerine ilişkin güçlü bağlantılar bulmuş olduğumuzu sanıyorum. Tabi ki psikolog olmadığım için, yaptığımız çalışma fikir fırtınası düzeyinde kalıyor.
Bence hipotezimiz, sağduyu ve deneyim gereği de sabittir. Çünkü bizler, deneyimimiz gereği korkularımızın temelinde travmaların yattığını biliriz. Örneğin deniz ürünleri yemeyen ya da denizden korkan bir kişinin, çocukken babası tarafından yüzme öğrenmesi için denize atılıp boğulma tehlikesi geçirmiş olması gibi. Bizim hipotezimiz ise bu travma ve korkudan, sadece ölçek olarak farklı.
Bizim hipotezimiz, yani cin korku hikayelerinin insanın kökensel korkularından kaynaklandığı argümanı, bir insanın yaşamında başlayıp bitmiyor. Bunun yerine kültür, dil ya da toplumsal bilinçdışı aracılığı ile taşınıyor bu korkular. Yine de bu korkuların her birimizde temeli de var. Hepimiz karanlıktan korkmuyor muyuz? Tek başına evde olmak hepimiz için korkutucu değil mi? Her gebe kadın, düşük yapmaktan korkmaz mı? Her mümin, Tanrı’nın dualarını duymayacağından korkmaz mı?
Hikayeler karşısında hepimiz çaresiziz. Yapabileceğimiz tek şey, karşısında çıplak kalacağımız hikayeyi seçmek. Ama bu seçim de az şey olmayabilir, bu yüzden araştırmaya devam ediyoruz.
“Cin türleri ve dayandıkları korkular” için 6 cevap
Merhaba… metniniz oldukça ilgi çekici bir konu hakkında bu yüzden okuması çok keyifliydi. Dini bütün insanlara dini sorgulatan cinler bölümünü okurken aklıma Anatole France’in İskenderiye Dilberi kitabı geldi. Sanırım bu durum özellikle çile ve/ veya inziva kavramı ile bağdaşıyor. Bahsettiğim kitapta da ana karakterimiz ilk dönem Hristiyanlarından ve bir rahip olmaya çalışıyor. Ancak bir gün bir kadına karşı duyduğu arzu kaldırabileceği bir seviyeyi aşınca kendini cefa çekmeye uzak dağlardan birindeki mağaralardan birinde inzivaya girmeye yönlendiriyor. Ancak burada da karşısına bir tilki biçiminde çıkan şeytandan çeşitli vesveseler duyuyor. İçinde bastıramadığı arzu duygusunu bu şeytan ona zorla yaptırıyormuş gibi bir düşünce ile hareket etmeye başlıyor.
Her neyse demek istediğim, evet gerçekten cinler çeşitli duygularımızı anlamlandıran bir çeşit psikolojik olumlama gibi gözüküyor gerçekten… emeğinize sağlık yazınız güzel bir noktaya değiniyor. 🌸
BeğenLiked by 1 kişi
Cesaretlendiren yorumunuz için teşekkürler. Bu konu beni de çok heyecanlandırıyor. İnsanın hayalleri ve kabusları o kadar geniş ki her şeyi bu yönümüze alet ediyoruz gibi geliyor bana bazen. Bahsettiğiniz kitabı inceleyeceğim. Yeni malzemeler bulursak paylaşalım birbirimizle konuyla ilgili 🙂
BeğenBeğen
Vallahi hiç bu kadar çeşit cin olduğunu bilmiyordum. Aydınlandım kendi adıma teşekkür ederim.
BeğenLiked by 1 kişi
Tevaturen duyuyordum ama ben de araştırınca şaşırdım hocam. Hikayeden fazla ne var ki 🙂
BeğenBeğen
Bir de gerçek olduğunu görüp onunla konuştuğunuzu düşünsenize, ileride yayınlayacağım derleme bir paranormal serisi olacak, birazda kendi deneyimlerimi yazacağım. Bu arada yazınız gerçekten ilgi çekici ve güzeldi, emeğinize yüreğinize sağlık.
BeğenLiked by 1 kişi
Çok teşekkürler, çalışmanızı merakla bekliyorum. Kişisel deneyim çok daha etkileyici olur elbet. Rüyalarımdaki hayaletleri gölgeleri düşünüyorum da… Nedense kabuslar daha canlı oluyor.
BeğenLiked by 1 kişi