Periler – Tehlikeli bir Tarih, Fol Yayınları’nın yayınladığı ilgi çekici ve farklı tarih kitabı. Bu kitapta, perilerin Anglo Sakson kültüründeki ve tarihindeki izi sürülüyor. İnsanlar periler hakkında ne düşünüyorlardı? Onlardan korkuyorlar mıydı yoksa onların iyilik getireceğine mi inanıyorlardı?
Periler (kitaba ulaşmak için bu linke tıklayabilirsiniz.) kitabında pek çok paranormal hikaye ve tanıklığı yer veriliyor. Ama bu hikayelerin muhtemel kökenleri ve bilimsel açıklamaları da sunuluyor hikayelerle birlikte. Bu anlamda kitabın arka planında, derinlikli bir tartışma yürütülüyor: Perilerin var olması ne demektir? Onlara inanan ve inanmayan farklı insanlar için bu kültürel öge ve hikayeler ne ifade eder?
Ben bu tartışmayı ve kitabın paranormalle normali birlikte ele alma tavrını ilginç ve verimli buldum. Bilhassa bu sitede yayınladığım yazılarda cin hikayeleri, büyü, burçlar gibi fenomenlerin gerçeklikle ilişkisi üzerine düşünmeyi sevdiğimden.
Öyleyse Periler – Tehlikeli Bir Tarih üzerinden, paranormal hikayeler, cinler, periler ve gerçeklik üzerine tekrar düşünmeye çalışalım. Bu inceleme ile, bir bilim insanının bir alçak kültür fenomenini nasıl ele alabileceğini de görmüş olacağız.

Peri inancı ve kökenleri
Kitap, birkaç temel bölümden oluşuyor. İlk başta perilerle ilgili inançların kökenleri, bu hikayelerin doğdukları yerler ve nasıl deneyimlendikleri inceleniyor. Bunun ardından ise bu inanca ilişkin çeşitli tanıklıklar ve bu inancın çeşitli halleri inceleniyor.
Peri hikayelerinin ne kadar hayalgücü, ne kadar korkularımızdan kaynaklandığı ayrı bir sorudur. Ancak bu hikayelerin, genelde egitimsiz insanlar tarafından inanılıp korunduğu, bunların çoğunlukla sözlü kültür ile aktarılıyordu.
Okuma yazma bilmeyen politik anlamda güçsüz bu insanlar, büyük ölçüde bağımsız kozmolojilerini bir şekilde geliştirebilmiş ve sürdürmüşlerdir. Bu, herhangi bir Yunan efsanesi veya tek tanrılı teoloji kadar sağlam, yoğun, karmaşık bir kozmolojidir.
Periler – Tehlikeli Bir Tarih, s.21
Peri hikayeleri ve inancının karmaşık bir kökeni olduğu görülüyor. Kitapta, perilerin ataların ruhları, doğa ruhları ve düşmüş melek gibi daha sonraki tarihe kayıtlı dinsel motiflerin birleşiminden vücut bulduğu iddia edilir.
Peri inancının anglo sakson kültüründeki bu kökenleri, bizim kültürümüzdeki cin inancının kökenleri ile benzerlik gösteriyor olabilir. Cin inancı, şamanist doğa ruhları kültü, eski Türk inancının atalar kültü ve İslam kozmolojisi gibi çeşitli kaynaklardan beslenir. (İslam kozmolojisi de kendi içerisinde çok fazla kaynağa sahiptir; yahudi tasavvufu, Sümer – babil hikayeleri, İran etkisi vs.)
Anglo sakson peri inancı ile ortadoğudaki cin inancının tek tanrılı din gibi bir ortak noktası olsa da; druidler, cadı inancı, zerdüştlük, hindistan etkisi gibi çeşitli farklılık noktaları da vardı. Fakat en büyük ortaklık, insanın hayal gücü ve kabuslarının parlaklığıydı bana kalırsa.
Periler nasıl görülür?
Perilerin boyu ortalama insan boyumdan kısaydı. Boyları 15 cm ile 120 cm arasında değişiyordu ve bazen insan şeklinde, bazense yarı insan formundaydılar. Bir kısmı süpürge gibi araçlar kullanarak ya da kanatlarıyla uçabiliyordu.
Periler insan formunda göründüklerinde, insanlara benziyorlar ama bazı belirgin farklılıklar taşıyorlardı. Giyimleri çok renkli, çoğunlukla ilginç detaylar içeren şekilde ya da çok eski moda olabilirdi.
Fakat bu farklılıklarına rağmen insanların pek çok alışkanlıklarını sürdürürler. Yemek yer, dans eder, seyahatler yaparlar. Fakat deniz perileri gibi farklı alanlarda yaşayan periler, insanlardan daha farklı olabilirler. Bu periler şu aygırı ya da deniz kızı gibi formlarda olsalar da, insan adetlerine yine de sahiptir.

Peri inancı ve kaynakları
Kitap boyunca Peri inancına kaynaklık eden pek çok psikolojik ve sosyal fenomene işaret edilir. Bunlardan bazılarını inceleyelim:
Ölüm ve periler
Perilerin genç ve zamanında önce ölen insanları yanlarına aldıkları ya da bizzat bu ölülerin ruhları olduğu inancı çeşitli yerlerde görülmüştür.
Armagh bölgesindeki yaşlılar ciddi olarak perilerin ölülerin ruhları olduğuna inanırlar. Ölmüş çok arkadaşınız varsa çok sayıda dost periniz vardır veya ölen çok sayıda düşmanınız varsa söze zarar vermek isteyen birçok periniz vardır derler.
Periler – Tehlikeli Bir Tarih, s.26
Peri haline gelen ruhların neden öte dünyaya geçemedikleri ile ilgili çeşitli teoriler vardı. Bunlardan birisi, bu ruhların pagan oldukları ve bu yüzden de kurtuluşa eremedikleriydi. Bir diğer teori ise, zamanından önce ölen gençlerin yaşam enerjisi tükenmediği için ruhlarının bir süre daha dünyada hapis kalacağıdır.
Bu inancın psikolojik yönü, ölenlerin yakınlarının içine düştükleri çaresizlik hissi olabilir. Bu hikayenin içerdiği mevcudiyet ve dünyasal devamlılık fikri, önemli bir kayıp yaşamış insanları teskin ediyordu belki de. (Tıpkı öte dünya düşüncesinin rahatlatıcılığı gibi.)
Peri yerleşimleri
Hikayelere bakılırsa, periler belirli mekanları ve yolları mesken olarak belirleyebiliyorlardı. Bu kozmolojiye göre, insanların yolları ve rotaları olduğu gibi, perilerin de güzergahları vardı. Evinizi eğer bu yollardan birisi üzerine yaptıysanız, perilerle başınızın derde girmesi çok muhtemeldi.
Böyle bir sorunun yaşanmaması için, yeni bir ev yapılacağı zaman inşaat başlamadan önce yapılacak bazı ritüeller vardı. Bunlardan birisi, evin köşelerinde üst üste taşlar dizip gece boyunca kendi haline bırakmak ve sabah düşüp düşmeyeceklerini kontrol etmektir. İnanışa göre, ev bir peri yolu üstündeyse periler taşları düşürecekti.
Fakat bu eituel gerçekleştirilmediyse ve evdekiler periler tarafından rahatsız ediliyorsa, bir cin doktoruna danışmak gerekebilirdi. Bu paranormal rehberler, evin peri yolu üzerindeki kısmını tespit ederek burasının yıkılmasını ya da bir pencere açılmasını önerebilirdi. Bazı durumlarda, bir pencerenin tuğla ile örülerek kapatılması da gerekebiliyordu.
Bazı durumlarda ise bir ruh başka bir sebeple bir evi mesken edinmiş olabilirdi. Bu durumda peri doktoru peri ile iletişime geçer ve ne istediğini anlamaya çalışırdı.

Periler ve yabancılar
Periler‘in bize benzedikleri ama bizden biraz farklı oldukları söylenirdi. Bu tanımla ilgili ilginç olansa, bu tanımın yabancılar için de uygun olmasıdır.
Cin inanışına ilişkin buna benzer bir iddiayı, İhsan Eliaçık savunmuştu. Muhammed’in cinlerle yaptığı bir görüşme anlatılır hikayelerde. Bu anlatıya göre, peygamber cinlerle ıssız bir yerde görüşmüş ve bu görüşmeden sonra orada yanık izleri ve yemek artıkları bulunmuştur. Cinlerin ateşten yaratıldığını inanıldığından, ateş bu varlıkların bir kanıtı olarak gösterilmişti.
Eliaçık ise bu hikayeyi bir çarpıtma olarak görür. Muhammed belki de yabancı bir halkın temsilcileri ile gizli bir buluşma yapmak istemişti. Ateş ise bu esnada kahve yaptıkları ya da ısınmak istedikleri için yakılmış olabilirdi. Eliaçık, bu hikayeden paranormal bir hurafenin doğduğunu iddia eder. Cin kelimesinin ecnebi kelimesi ile ilişkisi de bu fikri destekler.
Peri hikayelerinde de benzer motiflerin olduğunu görüyoruz. Bazı bölgelerde, pazarın kurulduğu bazı günler perilerin yani iyi halkın pazara geldiğine inanılırdı. Bu durum, en çok fiyatların bir anda artmasından belli olurdu. Halk pazardan geri dönerken, bugün oradaydılar hiçbir şey alamadık derdi.
Periler hırsızlık yapmazdı. Aldıklarının karşılığını fazlasıyla verir ve kaybolurlardı. Bu yüzden gelişleri esnafı mutlu ederdi. Bazılarının verdikleri paralar çok eski ama değerli ve altındandı.
Bu hikayedeki perilerin, pazara gelip ilk kez mal alan ve ürünlerin azalmasına sebep olan yabancılar olduğu düşünülebilir. Perilerin alışveriş yapıp hemen kaybolması da bunu destekliyor olabilir. Ya da sadece giderek fakirleşen insanların bir tesellisiydi bu hikaye.
Changelingler
Changeling, perilerin bir insanı çoğu zaman çocukları kaçırıp yerine bir peri koydukları inancıdır. İnsanlar bir şekilde bu değişikliğin farkına vardıklarında, bu durum ile ilgili aksiyon alma gereği hissettiler.
Peki bir changeling nasıl anlaşılırdı? Tespit aşaması biraz karışık görünür. Bir çocuğun eskisinden farklı davranması bir işaret olabilirdi. Her türlü fiziksel ya da psikolojik değişiklik bu dogmaya sebep olabilirdi. İddia bazen ebeveynlere, bazense komşulara ait olabilirdi.
Ebeveyn bu hurafeye ikna olduktan sonra, çocuğunu geri almak için bazı ritüeller gerçekleştirir. Bazı durumlarda ebeveyn ikna olmasa da komşular bu rituelleri uygulamıştır.
Bu ritüellerde çocuklar soğukta sabaha kadar dışarıda bırakılır, ateşin üstüne koyulur ya da aç bırakılırdı. Bu ritüeller neticesinde çocuğun yerine geçen perinin pes etmesi ve çocuğu geri getirmesi istenirdi.
Bu ritüelin sonunda pek çok kurban ölürdü. Bazı kurbanlar, rituelden kurtulsa da korkudan ölebilirdi. Bir çocuk, işkencelerden sonra peri olduğunu kabul etmiş, kaçırdıkları çocuğu sabah getireceğini söylemiş ama sabah ölü bulunmuştu. Çocuk belki de ona yapacaklarından ya da gerçekten kaçırıldığından korkarak ölmüştü

Periler ve akıl sağlığı
İnsanlık tarihi boyunca cinler ve perilerin, akıl hastalıkları ile ilişkili oldukları düşünülmüştü. Yani depresyon, panik atak gibi psikolojik semptomlar ya da daha geniş mekanizmalara cin ya da perilerin sebep olduğu iddia edilebiliyordu.
Kitapta anlatılan ilginç bir vaka, bu inancı örnekler. Kırsal kesimdeki yarı eğitimli bir adam, komşularının telkinleri ile eşindeki değişimi kabul eder ve onun periler tarafından kaçırılıp değiştirilmiş olduğunu düşünür.
Hikayenin bundan sonraki bölümü hiç de iç açıcı değildir. Komşuları ve adam, kadının yerine geçmiş olduğunu düşündükleri periye ciddi işkenceler uygular. Kadın ölür ve mahkeme suçluları cezalandırır. İfadelere bugün bakıldığında anlaşılan, peri changelingi olduğu düşünülen kadın, o dönem psikolojik açıdan bazı sıkıntılar yaşamaktadır.
Sonuç: Periler, cinler ve gerçeklik
Bu incelediğimiz inanç fenomenleri bağlamında, peri inancının insanın sosyal ve psikolojik yönleri ile ilgili olduğunu gördük. Peri ve cin gibi doğa üstü varlıklara inanç, gerçekliği yadsımaktan ibaret değildi. Bu inançlar aslında gerçekliğe ve acımasızlığına yönelik savunma mekanizmalarıydı, yani gerçekliğe onu çarpıtarak katlanabilmenin bir yoluydu.
Periler – Tehlikeli Bir Tarih kitabının en ilginç yönlerinden birisi, bu çarpıtmaların tamamının bir tür kozmoloji oluşturduğu fikri. Bu kozmoloji, okuma yazma bilmeyen cahil halk kitleleri arasında yaygındı ve bu insanlara çeşitli fenomenlerle karşılaştıklarında onları rasyonel olmasa da bir şekilde anlamlandırabilmeleri için bir anlam havuzu sunuyordu.
Ama kitabın yazarı bu açıklamayı da farklı şekilde ele alır. Bu açıklamaların rasyonel olmadığını gerçekten iddia edebilir miyiz? Evet, paranormal açıklamalar çağın bilimsel bilgilerine aykırıydı. Ama bu hikayelere inanan ve okuma yazma bilmeyen insanlar da bilime çok uzaktılar. Ve yaşadıkları dünyada bilgi, alçak kültürün bir gereği olarak sözlü olarak, hikayeler ve inançlar şeklinde aktarılıyordu.
Ve inançları onları hikayelerin dünyasına yöneltmiş olsa da, bu insanların karşılaştıkları fenomenler karşısında bu inançlara ihtiyaçları vardı. Bu insanlar, ölüm, delilik, kıtlık gibi zorlayıcı fenomenler karşısında açıklamaya ihtiyaç duyuyorlardı.
Çünkü bu fenomenlere çözüm bulamasalar bile, en azından ‘delirmemek için’ onlara katlanabilmeleri gerekiyordu. Bu hikayeler de bu ihtiyacı gidermesi bakımından faydalı yani onlar için rasyoneldi. Öyleyse alçak kültürün, aynı yüksek kültür gibi insanlığa ve gelişimine hizmet ettiğini söyleyebiliriz.
Ben bu fikri çok ilginç buldum. Ve bu fikrin, ülkemizin kültür alanındaki cin inancı bağlamında da anlamlı olduğunu düşünüyorum. İnsan cinnetin sınırına geldiğinde, gerçekliği dönüştürür ve içerisinde yaşamayı göze alabileceği gerçekliği yaratır çünkü. Fakat burada yaratılan kozmolojinin topos’u üzerine düşünmek şarttır.
Bitirirken, kitaba ilişkin linki tekrar bırakıyorum.